Son iki aydır alevlenen bir konu var; “Kırmızı et aslında bir zehir mi?” Ne zaman ki Dünya Sağlık Örgütü devreye girdi, işin rengi değişmeye başladı. Dünya Sağlık Örgütü Birleşmiş Milletler’in çatısı altında, yani sonuçta güvenilir bir zemin. Açıklamada bir art niyet aranmasına gerek yok. Bunu beyaz et sektörü kışkırtmıyor. Ve kırmızı etin zararları konusu dünyada en tehlikeli oranlara A.B.D.’de ulaşıyor. Çünkü hem gelir seviyesi açısından yüksek seviyede bir ülke, hem de kırmızı etin çok sevildiği bir toplum. Obezitenin en büyük tehlike olduğu ülke burası. Mangal partileri her hafta sonu düzenleniyor. Barbekü diye bildiğimiz bu yemek türü biftek, hamburger, sosis gibi kırmızı ete ve türevlerine dayanıyor.
Vazgeçmek Kolay Değil
Üstelik kırmızı et yiyen, bunu bir yemek kültürüne dönüştüren insanlar “Tamam, zararlıysa yemeyiz” diyebilecek durumda değiller. Kültür tarihinde en zor aşılan eşiklerin başında beslenme alışkanlıklarının geldiği biliniyor. Dönüşümü asırlar alıyor. Başkan Obama’nın bile misafirleriyle beraber yaptığı mangal partileri sık sık gazetelerde yer alırken toplumun bu beslenme biçiminin çok zararlı olduğunu düşünmesi mümkün değil. Bizim memleketimizin durumu ise o kadar kötü değil. Kırmızı etin ekonomik nedenlerle seyrek tüketildiği bir toplum olmamızın yanında Akdeniz ülkesi olduğumuzdan dolayı aslında sebzeyi, meyveyi ve zeytin yağını seviyoruz. Bu bizim doğal bir avantajımız sanki.